Sivas Mermer Köyü Resmi Sitesi

HacıBektaşVeli’yi Hakk’a yürüyüşünün 752. yıl dönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz

HacıBektaşVeli’yi Hakk’a yürüyüşünün 752. yıl dönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz

HacıBektaşVeli’yi Hakk’a yürüyüşünün 752. yıl dönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz

Hacı Bektaş Veli, Osmanlı İmparatorluğunda XIV. yüzyıldan itibaren, sosyal ve siyasi bakımdan büyük etkinliği olan, II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte kapatılan, Abdülaziz zamanında tekrar canlanan ve 25 Kasım 1925 tarihinde Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına kadar devam eden Bektaşi tarikatının piridir. Hacı Bektaş Veli’nin harcını kardığı Alevi-Bektaşi anlayışı, Anadolu’nun yanı sıra Balkanlar, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya, Gül Baba türbesinin bulunduğu Macaristan’ın Budapeşte şehrinden Azerbaycan’a kadar bir çok yerde kabul görmüş ve benimsenmiştir.

Hacı Bektaş Veli’nin düşünce ve öğretisinin yayılması, ölümünden çok daha sonra, 14.yüzyıl başlarında kurulan tarikatının, 16.yüzyıl başlarında etkinlik kazanması ile olmuştur. Kendi döneminde tanınmaktadır ve Mevlana, Baba İlyas, Ahi Evren’le çağdaştır.

Hacı Bektaş Veli’nin doğumu, ölümü, kim tarafından eğitildiği, Anadolu’ya tam olarak hangi tarihte geldiğine dair kesin bilgiler bulunmamaktadır. Döneme ait bilgi veren kaynaklardaki mistik (dinsel) anlatım ve Alevi -Bektaşiliğe ilişkin çoğu kaynakların yok edilmiş ya da kaybolmuş olması da, Hacı Bektaş Veli’ye dair sağlıklı bilgiye ulaşmamıza engel olmuştur. Ölümünden sonraki yıllarda, hakkında “Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi” yazılmıştır. Hacı Bektaş Veli, Vilayetnamede anlatılan söylencelerle, tarihsel gerçekliklerden kopuk olarak yaşatılmıştır. Hakkında bilgi veren en eski kaynaklardan biri olan Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli, Hz. Ali’nin soyundan yedinci İmam Musa Kazım nesline bağlanarak, soy seceresi hakkında şu bilgi verilmektedir: “Hacı Bektaş Veli, Seyyid Muhammed İbrâhim-î Sânî, Seyid Mûsa’î-Sânî, İbrâhim Mükerrem el-Mücâb, İmam Mûsâ Kâzım.” Ancak, Hz. Ali ile Hacı Bektaş Veli arasındaki şahısların azlığı, silsileyi tartışmalı hale getirmiştir. Emeviler döneminde Hz.Ali taraftarlarının Horasan bölgesine yerleştikleri düşünüldüğünde, Hacı Bektaş Veli’nin soyunun Hz.Ali’ye bağlanması ihtimal dahilin görülsede, bunun isbatı mümkün değildir.

Hoca Ahmet Yesevi tarafından yetiştirilip Anadolu’ya gönderildiği iddialarına karşılık, yaşadıkları dönem göz önünde bulundurulduğunda, 1166’da ölen Ahmet Yesevi ile 1209-1271 yıllarında hayat sürdüğü düşünülen Hacı Bektaş Veli’nin, aynı zaman diliminde yaşamadıkları açıktır. Yaygın olan kanaate göre, Lokman Perende’nin himayesinde ve Yesevilik öğretisinin etkin olduğu bir ortamda yetişmiştir.

Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişi şöyle aktarılmaktadır. “Kürdistan’da bir kavmin içinde bir zaman eğleşir.(……) O kavmi kendisine bağlar.(……) Rum ülkesine yürür. Elbistan’da Ashâb-ı Kehf mağarasına uğrar. Orada erbain çıkarır. (ERBAİN: Belirli bir süreyle özel bir mekanda inzivaya çekilmesi anlamında tasavvuf terimi.) Kayseri’ye doğru yola çıkar.(……) Rum ülkesine Zülkadirli ilinde Bozok’tan girer. Sulucakarahöyük’e iner”. Horasan ve Erdebil’de aldığı tekke eğitimi, Anadolu’ya geliş yolu ve Anadolu’da bulunduğu yerler dikkate alındığında, Hacı Bektaş Veli, Yesevilik, Melamilik, Batınilik, İsmaililik, Ahilik, Babailik, Mevlevilik, Kalenderilik gibi dönemin inanç ve anlayışlarını, yakından tanıyor ve biliyor olmalıdır. 13. yüzyılda Moğol istilasının yol açtığı göçler sebebiyle, muhtemelen Hacı Bektaş Veli’nin de kendine bağlı bir Türkmen aşiretiyle birlikte Anadolu’ya gelmiş olduğu düşünülmektedir.

Baba İlyas’ın torunu olan Kırşehirli Aşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi (Ölümü:1359) tarafından yazılan ve Baba İlyas’ın söylencelere dayalı yaşam öyküsünün anlatıldığı Menâkıbu’l-kudsiyye fî Menâsıbı’l-Ünsiyye’de, Hacı Bektaş Veli hakkında kısa fakat önemli ipucları vermektedir. Elvan Çelebi, Hacı Bektaş Veli’yi büyük atası Baba İlyas’ın altmış halifesi arasında saymaktadır. Bu altmış halife arasında, Osmanlı Hanedanının kurucusu Osman Gazi’nin ileride kayınpederi olacak olan, Ede Bâlî de bulunuyor. Aynı eserde”Baba Resûlullah” ile Babailer ayaklanmasını yöneten Baba İshak’ın değil, ayaklanmayı örgütleyen Baba İlyas’ın anlatıldığı bildirilmektedir.

Ahmet Eflâkî’nin, şeyhi olan Arif Çelebi’nin (Mevlana’nın torunu) isteği ile 1318 – 1353 yılları arasında 36 yılda Farsça olarak yazdığı, Menâkıbu’l-Ârîfin adlı kitabında da, Hacı Bektaş Veli’ye dair bilgiye rastlıyoruz. Eserde Hacı Bektaş Veli’nin, Rum beldesinde ayaklanmaya sebep olan Baba Resûl’ün halîfe-i has’ı (gözde müridi) olduğu ifade edilerek, Elvan Çelebi’den öğrendiğimiz bilgi doğrulanmaktadır. Eflâki, Hacı Bektaş Veli’nin “ârif ve yakîn’e” ermiş olduğunu, fakat İslam’ın kurallarına uymadığını belirtmektedir. Mevlevi inançlı Eflaki, Hacı Bektaş Veli’nin bazı hususları hatırlatmak için Mevlana’ya dervişlerini gönderdiğini aktarmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin; Eflaki gibi, 15.Yüzyılda yaşamış Eminüddin v. Davut Fakih’in “meczub-ı mutlak” olduğunu; 16.yüzyılda yaşamış Vahidi’nin ise “hiç bir şeyin farkında olmadan meczup (tanrı aşığı yada deli) olarak ahirete intikal ettiğini” aktarmış olmalarının, dönemin Sünni İslam anlayışının ve mezhep bağnazlığının ürünü olduğunu göstermektedir.

Hacı Bektaş Veli’ye dair önemli bir başka kaynak ise, Baba İlyas-ı Horasani’nin soyuna mensup, bir sufi olan (Tasavvufi hayat tarzını benimseyen), tarihçi Âşıkpaşazâde’nin (Ölümü:1481) Tevarih-i Al-i Osman adlı eseridir. Hacı Bektaş Veli’nin kardeşi Menteş ile Horasan’dan gelerek, 1240 yılındaki Babai ayaklanmasının öncüsü Baba İlyas’ın yanında yerlerini aldıklarını öğreniyoruz. “Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya gelmesini beyan edeyim” diye başlayan Âşıkpaşazâde’nin anlatımı şöyle: “Hacı Bektaş kim, Horasan’dan kalktı birkardeşi dahi vardı, Menteş derlerdi. bile kalktılar geldiler; doğru Sivas’a geldiler ve ondan Baba İlyas’a geldiler ve ondan Kırşehir’e vardılar ve ondan Kayseri’ye geldiler. Kayseri’den kardeşi Menteş yine Sivas’a vardı; onda eceli mukaddermiş, anı şehit ettiler, bunların kıssası çoktur. Hacı Bektaş Kayseri’den Suluca Karahöyük’e geldi. Şimdi mezar-ı şerifi ondadır. Meczup bir mutasavvıf ve bir târik-i dünyâ idi.” Âşıkpaşazâde, Hacı Bektaş Veli’nin tarikat kurup şeyh olamıyacak; cezbe sahibi (kendinden geçen/kendini yitiren) bir kişi olduğunu aktarmaktadır.

Horasan’dan yola çıkan Hacı Bektaş Veli ile kardeşi Menteş’in, önce Sivas’a, oradanda Baba İlyas’a geldiklerini; Menteş’in Sivas’taki savaşta öldüğünü, Âşıkpaşazâde’den öğreniyoruz. Çoğu araştırmalarda bilerek yada bilmeden, Aşıkpaşazade’nin anlatımlarının tamamı aktarılmamıştır. Genellikle “Kardeşi ile Kayseri’de yollarının ayrıldıldığı” kısmı aktarılırken, “önce Sivas’a, oradanda Baba İlyas’a geldikleri” bilgisi yok sayılarak; Hacı Bektaş Veli ile Baba İlyas ilişkisinin üstü örtülmeye çalışılmıştır. Menteş’in Babailer ayaklanmasına katıldığı ve şehit olduğunu bildiğimize göre, Hacı Bektaş Veli’nin de kardeşinden uzaklarda olmadığını gösterir.

Aşıkpaşazade’ye göre, Hacı Bektaş Veli kendinden geçmiş bir meczub idi. Tarikatı ve müridleri yoktu. Hacı Bektaş Veli’nin; Aşıkpaşazade’nin Hatun Ana dediği (Vilayetnamede Kutlu Melek – Fatma Ana – Kadıncık Ana isimleri ile anılan), manevi bir kızı olduğunu; tasavvuf öğretisini ve kerametlerini ona emanet ettiğini; Hatun Ana’nın da bunları Abdal Musa’ya aktardığını, Aşıkpaşazade’den öğreniyoruz. Bu bilgiyi, Abdal Musa Vilayetnamesi de doğrulamaktadır. Aşıkpaşazade bu döneme ait dört zümreden söz etmektedir: Savaşçı sınıf Gaziyân-ı Rûm, zanaatkar sınıf Ahiyân-ı Rûm, halk velileri Abdalan-ı Rûm ve Bâcıyân-ı Rûm. Tarihçiye göre Hatun Ana’da Bâcıyân-ı Rûm’dandı. Bu bilgiler, o çağdaki “kadının”, erkek müridi olacak kadar, yüksek bir statüye sahip olduğunu göstermektedir. Vilayetname’deki anlatımlar da, İslami dönemdeki kısıtlamalardan önce, kadının sosyal yaşamda etkin bir yerde olduğunu ortaya koymaktadır. Meclislerde erkeklerin yanında yer almakta ve yabancı konuklara hoş geldin diyebilmektedirler.

Bazı kaynaklarda, Hacı Bektaş Veli’nin 1248 yılında doğduğu, 1337-1338 yılında öldüğüne dair kayıtlar varsa da, Kırşehirde kurulan bir Mevlevi tekkesi Vakfiyesinde, Hacı Bektaş Veli için “kuddise sırruhu…” (sırrı kutlu olsun) ibaresi kullanılmıştır. 1297 yılında kurulmuş vakfın kayıtlarında bu ibarenin kullanılmış olması, bu tarihte Hacı Bektaş’ın ölmüş olduğunu gösterir.

Hacıbektaş İlçesi Halk Kütüpanesinde bulunan ve Ankara’ya götürülen, Ciritli Derviş Ali (Resmî Ali Baba) tarafından 1765’da kopya edilmiş elyazması Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde, Hacı Bektaş Veli’nin 1209/1210’da doğduğu, 63 yıl yaşayarak 1270/1271’de öldüğüne dair kayıt bulunduğunu Abdülbaki Gölpınarlı ortaya koymuştur. Bu kayıt Aşıkpaşazade, Eflâkî ve Elvan Çelebi’nin aktardıkları tarihsel verilere de uygun görünüyor.

Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde, Türbenin I.Murat (1359-1389) zamanında Yanko Madyan tarafından yapıldığı; II.Beyazid’in (1481-1512) türbenin üstünü tunç levhalarla kaplattığı gibi bilgiler yer alırken, 1501 yılında tekkenin başına getirilen Balım Sultan’dan bahsedilmemektedir. Bu bilgilerden hareketle Vilayetnamenin XV.yüzyılın sonlarında yazılmış olabileceği düşünülmektedir. Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli’nin Osman Gazi’ye kılıç kuşatıp Elif Tac giydirdiği yazılı ise de, Aşıkpaşazade bu konuda açık ve kesin bilgi vererek, Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı Hanedanından kimse ile görüşmediğini ifade etmektedir. 1281’de, 23 yaşındayken Kayı Boyu’nun yönetimini üstlenen Osman Gazi’ye, 1209-1271 yılları arasında yaşadığı düşünülen Hacı Bektaş Veli’nin kılıç kuşatıp Elif Tacı giydirmiş olamaz. Söylencenin, Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik Tarikatı ile ilişkilendirilen Yeniçeri Ocağının kurulmasından sonra ve “Veliye” inanışın Osmanlı Hanedanınca benimsenmesi sonrasında, Vilayetname’ye eklenmiş olabileceğini düşündürtmektedir.

Hacı Bektaş Veli’nin çocuklarının olup olmadığı, Alevi ve Bektaşiler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Ortaya atılan farklı iki iddia vardır. Çelebiler, Hacı Bektaş Veli’nin Kadıncık Ana’dan (Fatma Ana ya da Kutlu Melek) Seyyid Ali Sultan (Timurtaş) adlı bir çocuğun dünyaya geldiğini, kendilerinin de bu soydan olduklarını iddia etmektedirler. Babağan (Babalar) kolu ise, Hacı Bektaş Veli’nin mücerret kaldığını, dünyadan da mücerret olarak göçtüğünü iddia etmektedirler. Bu grup mensuplarına göre, bugün Hacı Bektaş Veli’nin evladı olarak bilinenler, Pir’in Kadıncık Ana’dan gelen nefes (yol) evladlarıdır.

Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş ilçesinde bulunmaktadır.